Adana’da diş beyazlatma tedavisi yapan diş hekimlerinden olan Yaşar Çınar Nar, dişlerin doğal rengini açarak daha estetik ve sağlıklı bir gülüş elde etmeye yardımcı olur. Diş beyazlatma, diş yüzeyindeki renklenmelerin özel beyazlatıcı jeller ve ışık sistemleri kullanılarak giderilmesi işlemidir. Bu yöntem, sigara, kahve, çay tüketimi veya yaşa bağlı sararmaları etkili şekilde azaltır.

Tedavi sürecinde, öncelikle diş taşları temizlenir ve diş etleri korunarak beyazlatma jeli diş yüzeyine uygulanır. Klinik ortamında yapılan ofis tipi beyazlatma, kısa sürede gözle görülür sonuç verir. İstenirse ev tipi beyazlatma setleri ile işlem desteklenerek kalıcılık süresi uzatılabilir.

Diş beyazlatma sonrası süreçte, ilk birkaç gün renkli gıdalardan ve asitli içeceklerden uzak durmak gerekir. Düzenli ağız bakımı ve belirli aralıklarla yapılan bakım seansları, elde edilen beyazlığın uzun süre korunmasına yardımcı olur. Bu yöntem, güvenli ve hızlı estetik sonuçlar için tercih edilen bir uygulamadır.

Tedavi hakkında detaylı bilgi ve randevu için iletişime geçin!

Diş Rengi Neden Zamanla Değişir?

Dişlerimizin rengini, üzerine cam bir tabaka konulmuş bir tuval gibi düşünebiliriz. Tuvalin kendisi, yani dişin ana yapısını oluşturan dentin tabakası, doğal olarak hafif sarımsı bir renge sahiptir. Üzerindeki cam tabaka ise, yani mine, yarı şeffaftır ve alttaki dentin renginin dışarıya ne kadar yansıyacağını belirler. Zamanla ya bu cam tabaka (mine) incelir ve lekelenir ya da alttaki tuval (dentin) renk değiştirir. İşte bu dengeyi bozan ve diş renginin değişmesine neden olan faktörleri iki ana grupta toplayabiliriz.

Dışsal Lekelenmeler

Bunlar dişin en dış yüzeyine, yani mineye yapışan ve genellikle alışkanlıklarımızla ilgili olan lekelerdir. İyi haber, bu tür lekelerin profesyonel bir diş temizliği ve beyazlatma işlemiyle giderilmesi genellikle daha kolaydır. En sık karşılaştığımız dış kaynaklı leke nedenleri şunlardır:

  • Kahve
  • Çay
  • Kırmızı şarap
  • Kola ve diğer asitli içecekler
  • Soya sosu
  • Koyu renkli meyveler (böğürtlen, yaban mersini, vişne)
  • Tütün ürünleri (sigara, puro, nargile)
  • Yetersiz ağız hijyeni sonucu oluşan bakteri plakları

İçsel Lekelenmeler

Bu tür renklenmeler ise dişin dış yüzeyinde değil iç yapısında, yani dentin tabakasında meydana gelir. Bu nedenle normal bir fırçalama veya diş temizliği ile ortadan kaldırılamazlar. Çözümleri, dişin derinliklerine nüfuz edebilen özel beyazlatma ajanlarıdır. Daha derinden gelen ve temizlikle çıkmayan içsel renklenme nedenleri ise birkaç başlıkta toplanabilir.

  • Yaşlanma: Yıllar geçtikçe mine tabakası doğal olarak aşınır ve incelir. Bu alttaki daha sarı olan dentin tabakasının daha belirgin hale gelmesine neden olur. Aynı zamanda dentin de yaşla birlikte koyulaşır, bu da sararmanın artmasına yol açar.
  • Travma: Çocuklukta veya herhangi bir dönemde dişe gelen sert bir darbe, dişin içindeki canlı dokunun (pulpa) ölmesine ve kanamasına neden olabilir. Bu kan, zamanla dişin içindeki kanalcıklara sızarak dişi içeriden gri veya kahverengiye boyar.
  • İlaç Kullanımı: Özellikle dişlerin gelişim çağında (anne karnından yaklaşık 8 yaşına kadar) kullanılan tetrasiklin grubu antibiyotikler, dişin yapısına yerleşerek kalıcı, genellikle gri-kahverengi tonlarda yatay bantlar şeklinde lekelenmelere yol açabilir.
  • Aşırı Florür Alımı (Florozis): Gelişim çağında içme suyu veya takviyelerle normalden fazla florür alınması, mine yüzeyinde tebeşirimsi beyazdan kahverengiye kadar değişen opak lekelere neden olabilir.
  • Genetik Faktörler: Tıpkı ten veya saç rengimiz gibi, diş rengimiz de genetik olarak belirlenir. Bazı insanlar doğal olarak daha sarı veya gri tonda dişlere sahip olabilir.
  • Eski Tip Restorasyonlar: Özellikle eski amalgam (gümüş) dolgular, zamanla korozyona uğrayarak komşu diş dokusunu griye boyayabilir.

Renklenmenin nedenini doğru bir şekilde teşhis etmek, tüm tedavi planının temelini oluşturur. Çünkü bir kahve lekesini gidermek için kullanılan yöntemle, bir tetrasiklin lekesini tedavi etmek için gereken yaklaşım tamamen farklıdır. Bu nedenle işleme başlamadan önce yapılan detaylı bir muayene, en doğru ve etkili sonuca ulaşmanın ilk adımıdır.

Diş Beyazlatma İşlemi Nasıl Bir Mekanizmayla Çalışır?

Diş beyazlatma işlemini, lekeli beyaz bir kumaşı, rengine zarar vermeden sadece lekeyi çıkaran özel bir solüsyonla temizlemeye benzetebiliriz. Bu işlemin arkasındaki bilimsel mekanizma, oksidasyon adı verilen kimyasal bir reaksiyondur.

Bu süreçte kullanılan iki ana aktif madde vardır. Biri Hidrojen Peroksit (HP), diğeri ise Karbamid Peroksit (CP)’tir. Aslında, karbamid peroksit de suyla temas ettiğinde hidrojen peroksite dönüşür. Yani nihai olarak işi yapan asıl molekül hidrojen peroksittir. Karbamid peroksit, bu aktif molekülün daha yavaş ve kontrollü bir şekilde salınmasını sağlayan daha stabil bir formdur.

Bu moleküllerin çalışma prensibi iki basit adıma dayanır:

  • Difüzyon (Sızma): Hidrojen peroksit, gözle görülemeyecek kadar küçük moleküllerden oluşur. Bu küçüklük, onun dişin en sert dış katmanı olan minenin gözenekli yapısından ve altındaki dentin tabakasından kolayca sızmasını sağlar. Bu sızma yeteneği sayesinde, lekelere neden olan renkli moleküller nerede olursa olsun onlara ulaşabilir. Araştırmalar, bu moleküllerin uygulama sonrası ilk 15 dakika içinde dişin en derin katmanlarına kadar ulaşabildiğini göstermektedir.
  • Oksidasyon (Parçalama): Dişin içine sızan hidrojen peroksit, burada kararsız ve çok reaktif olan oksijen radikallerine ayrışır. Bu reaktif moleküller, adeta hedefe kilitlenmiş füzeler gibi, renklenmeye neden olan büyük ve karmaşık renk pigmentlerine (kromoforlar) saldırır. Bu saldırı, onların kimyasal bağlarını koparır ve onları daha küçük, basit ve en önemlisi renksiz moleküllere parçalar. Molekülün yapısı değiştiği için ışığı emme ve yansıtma şekli de değişir, bu da dişin daha beyaz ve parlak görünmesini sağlar.

Bu mekanizma, aynı zamanda tedavinin en yaygın yan etkisi olan geçici hassasiyetin de nedenidir. Beyazlatıcı ajanın lekelere ulaşmak için dişin derinliklerine sızması, aynı zamanda dişin sinirlerine de yaklaşması anlamına gelir. Bu durum dişin canlı dokusunda geçici bir tepkiye neden olarak hassasiyete yol açabilir. Yani tedavinin etkinliği ile hassasiyet riski, aynı biyolojik prensibe dayanır.

Ofis Tipi Diş Beyazlatma Nedir ve Nasıl Uygulanır?

Ofis tipi diş beyazlatma, genellikle “Power Bleaching” olarak da bilinir ve adından da anlaşılacağı gibi, tamamen diş hekimi koltuğunda, profesyonel kontrol altında gerçekleştirilen bir yöntemdir. Bu yöntemin en büyük avantajı, hızlı sonuç vermesidir. Özel bir gün, bir düğün veya önemli bir toplantı öncesi hızlıca daha beyaz bir gülüşe sahip olmak isteyenler için ideal bir seçenektir.

Bu yöntemde ev tipi ürünlere göre çok daha yüksek konsantrasyonlarda (%15 ila %43 arasında değişen) hidrojen peroksit içeren jeller kullanılır. Yüksek konsantrasyon, yaklaşık 60-90 dakika gibi tek bir seansta gözle görülür bir beyazlama elde etmeyi mümkün kılar.

Uygulama süreci son derece titizlik gerektirir ve hasta konforu ile güvenliği ön planda tutularak şu adımlarla ilerler:

Her şeyden önce, ağız sağlığınızın bu işleme uygun olup olmadığını değerlendirmek için kapsamlı bir muayene yapılır. Dişlerinizin yüzeyindeki mevcut plak, tartar ve yüzeysel lekeler, polisaj adı verilen özel bir pat ile tamamen temizlenir. Bu beyazlatma jelinin diş yüzeyine homojen bir şekilde temas etmesi için kritik bir adımdır.

Ardından, işlemin en önemli güvenlik aşamasına geçilir: diş etlerinin korunması. Yüksek konsantrasyonlu jeller, hassas diş eti dokusuna temas ederse tahrişe ve geçici yanıklara neden olabilir. Bunu önlemek için, dişlerinizin diş eti ile birleştiği sınıra, ışıkla sertleşen özel, jel benzeri bir koruyucu bariyer dikkatlice uygulanır. Bu bariyer, diş etlerinizi bir kalkan gibi sararak jelin sızmasını tamamen engeller.

Koruma sağlandıktan sonra, beyazlatma jeli dişlerin ön yüzeylerine kalın bir tabaka halinde sürülür. Jelin markasına ve konsantrasyonuna bağlı olarak genellikle 15-20 dakika beklenir. Bu sürenin sonunda jel dikkatlice diş yüzeyinden emilir ve işlem genellikle 2 veya 3 kez daha tekrarlanır.

Tüm seanslar tamamlandığında, koruyucu bariyer ve kalan jel artıkları tamamen temizlenir, ağzınız durulanır. İşlem biter bitmez dişlerinizde belirgin bir beyazlık fark edersiniz. Ancak bu ilk görüntünün, işlem sırasında dişlerin bir miktar su kaybetmesinden (dehidrasyon) dolayı olduğundan biraz daha parlak olabileceğini bilmek önemlidir. Dişleriniz 1-2 gün içinde yeniden normal nem dengesine kavuştuğunda, nihai ve kalıcı renginiz ortaya çıkacaktır.

Tedavi hakkında detaylı bilgi ve randevu için iletişime geçin!

Lazerle Diş Beyazlatma Gerçekten Daha mı Etkili?

Bu hastaların en sık sorduğu ve pazarlama dünyasının en çok vurguladığı konulardan biridir. Lazer, LED veya benzeri ışık kaynaklarının kullanıldığı beyazlatma sistemleri, ışığın kimyasal reaksiyonu hızlandırarak daha iyi ve daha kalıcı sonuçlar verdiği iddiasıyla sunulur. Peki, bilimsel kanıtlar bu konuda ne diyor?

Yapılan çok sayıda bağımsız ve yüksek kaliteli bilimsel çalışma, bu sorunun cevabını oldukça net bir şekilde veriyor: Hayır. Özellikle ofis tipi beyazlatmada kullanılan yüksek konsantrasyonlu jellerle birlikte ışık veya lazer kullanmanın, nihai beyazlatma sonucunu iyileştirmediği kanıtlanmıştır. Yani ışık kullanılarak yapılan bir seansın sonunda elde edilen beyazlık seviyesi ile ışıksız yapılan bir seansın sonunda ulaşılan seviye arasında anlamlı bir fark yoktur.

Peki, neden işlem sonrası ışık kullanılan dişler daha beyaz görünüyor? Bu durumun sebebi, genellikle “dehidrasyon ilüzyonu” olarak adlandırılan geçici bir etkidir. Işık kaynağının ürettiği ısı, diş yüzeyinin geçici olarak kurumasına ve su kaybetmesine neden olur. Kuru bir süngerin ıslak bir süngerden daha açık renkli görünmesi gibi, suyu çekilen diş de anlık olarak daha beyaz görünür. Ancak bu etki kalıcı değildir. Dişleriniz 24-48 saat içinde tükürük tarafından yeniden nemlendirildiğinde, bu yapay beyazlık ortadan kalkar ve dişler gerçek, stabil rengine geri döner.

Daha da önemlisi, bilimsel kanıtlar ışık kullanımının bir dezavantajını açıkça ortaya koymaktadır: diş hassasiyeti riskini ve şiddetini önemli ölçüde artırması. Işığın ürettiği ısı, beyazlatıcı jelin dişin daha derin katmanlarına ve sinir dokusuna daha hızlı nüfuz etmesine neden olur. Bu da işlem sırasında ve sonrasında yaşanan “elektrik çarpması” gibi keskin sızıların daha sık ve daha yoğun hissedilmesine yol açabilir.

Sonuç olarak kanıta dayalı modern diş hekimliği yaklaşımı, hasta konforunu ve güvenliğini ön planda tutar. Mademki ışık kullanmak nihai sonucu iyileştirmiyor ve aksine ağrı riskini artırıyor, o zaman bunu kullanmaktan kaçınmak en mantıklı ve etik yaklaşımdır. Bu teknolojiden geri kalmak değil bilimin rehberliğinde hasta için en iyi olanı seçmektir.

Ev Tipi Diş Beyazlatma Güvenilir Bir Yöntem midir?

Doktor kontrolünde ev tipi diş beyazlatma, profesyonel beyazlatma yöntemleri arasında etkinliği, güvenliği ve hasta konforu açısından “altın standart” olarak kabul edilen bir yaklaşımdır. Bu yöntemin başarısı, kişiye özel olarak hazırlanan ve dişlere mükemmel uyum sağlayan şeffaf plaklarda yatar.

Süreç klinikte dişlerinizin hassas bir ölçüsünün alınmasıyla başlar. Bu ölçüye göre laboratuvarda, sadece size özel, dişlerinizi bir eldiven gibi saran şeffaf ve esnek plaklar üretilir. Bu yöntemin, marketlerde satılan standart ürünlere göre pek çok üstünlüğü vardır:

Dişlere tam uyum sağlar.

  • Jelin tüm diş yüzeylerine (diş araları dahil) eşit dağılmasını garantiler.
  • Jelin plak dışına sızarak diş etlerini tahriş etmesini engeller.
  • Tükürüğün plak içine girerek jelin etkinliğini azaltmasını önler.
  • Daha az jel kullanımı ile daha verimli sonuç alınmasını mümkün kılar.
  • Dayanıklıdır ve gelecekteki rötuş (pekiştirme) tedavileri için tekrar tekrar kullanılabilir.

Bu plaklarla birlikte genellikle ofis tipine göre daha düşük konsantrasyonlu (%10 ila %22 arasında) karbamid peroksit içeren jeller verilir. En klasik ve üzerine en çok bilimsel araştırma yapılmış olan protokol, %10’luk karbamid peroksitin geceleri uyurken (yaklaşık 6-8 saat) kullanılmasıdır. Bu yöntem hastanın sosyal hayatını etkilemeden, konforlu bir şekilde beyazlatma yapmasına olanak tanır. Tedavi süresi genellikle dişlerin başlangıç rengine ve hedeflenen tona bağlı olarak 2 ila 4 hafta arasında değişir.

Son yıllarda yapılan klinik çalışmalar ev tipi beyazlatmanın etkinliği konusunda çok önemli bir bilgiyi ortaya koymuştur: toplam uygulama süresi, jelin konsantrasyonundan daha kritiktir. Yani daha düşük konsantrasyonlu bir jeli (%10 CP gibi) daha uzun süre (gece boyu) kullanmak, daha yüksek konsantrasyonlu bir jeli daha kısa süre kullanmaktan genellikle daha etkili ve kalıcı sonuçlar vermektedir. Bu “daha güçlü olan daha iyidir” algısını yıkan, bilimsel bir gerçektir. Bu nedenle doktor kontrolünde ev tipi beyazlatma, hem güvenli hem de son derece öngörülebilir sonuçlar sunan, güvenilir bir yöntemdir.

Diş Beyazlatma Yöntemlerinden Hangisini Seçmeliyim: Ofis mi, Ev mi?

Bu beyazlatma düşünen herkesin aklındaki en temel sorudur. Cevap, aslında birinin diğerinden “daha iyi” olması değil sizin önceliklerinizin, yaşam tarzınızın ve beklentilerinizin ne olduğudur. Her iki yöntemin de avantajları ve dezavantajları vardır ve karar, bu dengeleri göz önünde bulundurarak verilmelidir.

  • Nihai Sonuç ve Etkinlik: Bilimsel olarak konuşmak gerekirse, her iki yöntem de doğru uygulandığında ulaşılan nihai beyazlık seviyesi açısından birbirine çok yakındır. Yani ofis tipi de ev tipi de dişlerinizi etkili bir şekilde beyazlatır. Biriyle ulaşılan sonuç, diğerinden belirgin şekilde daha üstün değildir. Hatta bazı çalışmalar ev tipinin yavaş ve sürekli etkisiyle biraz daha kalıcı ve doğal bir sonuç verdiğini öne sürmektedir.
  • Süreç ve Konfor: İşte en büyük fark burada ortaya çıkar. Bu tamamen hız ve konfor arasındaki bir seçimdir.
  • Ofis Tipi: Eğer bir hafta sonra katılmanız gereken bir düğününüz varsa ve anında sonuç istiyorsanız, ofis tipi sizin için en doğru seçimdir. Tüm işlem 1-1.5 saat içinde biter ve klinikten daha beyaz dişlerle ayrılırsınız.
  • Ev Tipi: Eğer aceleniz yoksa, süreci kendi programınıza göre yönetmek ve daha konforlu bir deneyim yaşamak istiyorsanız, ev tipi daha uygundur. Plaklarınızı geceleri takarsınız ve sonuçlar birkaç gün içinde yavaş yavaş ortaya çıkar.
  • Hassasiyet Faktörü: Bu karar vermedeki en önemli kriterlerden biridir. Her iki yöntemde de geçici hassasiyet görülebilse de şiddeti belirgin şekilde farklıdır. Yüksek konsantrasyonlu jel kullanımı nedeniyle, ofis tipi beyazlatmada hassasiyet yaşama ihtimali ve yaşanan hassasiyetin şiddeti daha yüksektir. Ev tipinde ise daha düşük konsantrasyonlu jeller kullanıldığı için hassasiyet genellikle çok daha hafif veya hiç hissedilmez düzeydedir.
  • Maliyet: Genellikle, ofis tipi beyazlatmanın tek seanslık maliyeti, komple bir ev tipi beyazlatma kitinden (plaklar ve ilk jeller dahil) daha yüksektir. Uzun vadede ise ev tipi çok daha maliyet etkindir. Çünkü gelecekte, birkaç yıl sonra dişlerinizde hafif bir renklenme olduğunda, sadece birkaç tüp jel alarak elinizdeki özel plaklarla kolayca bir pekiştirme (rötuş) seansı yapabilirsiniz. Ofis tipinde ise tüm işlemi aynı maliyetle tekrarlamanız gerekir.

Sonuç olarak kararınızı “hangisi daha iyi beyazlatır?” sorusuna göre değil “benim yaşam tarzıma, bütçeme, hassasiyet eşiğime ve beklentilerime hangisi daha uygun?” sorusuna göre vermelisiniz. Bir hekim olarak görevimiz, size bu seçenekleri tüm şeffaflığıyla sunmak ve sizin için en doğru kararı birlikte vermenize yardımcı olmaktır.

Diş Beyazlatma Tedavisi İçin Uygun Bir Aday mıyım?

Profesyonel diş beyazlatma son derece güvenli bir işlem olsa da herkes için uygun olmayabilir. Temel kuralımız her zaman şudur: estetik, sağlıktan sonra gelir. Yani herhangi bir kozmetik işlem yapmadan önce, ağzınızın tamamen sağlıklı olduğundan emin olmamız gerekir. Bu nedenle tedaviye başlamadan önce yapılacak detaylı bir muayene, uygun bir aday olup olmadığınızı belirlemek için zorunludur.

Diş beyazlatma işleminin kesinlikle yapılmaması gereken durumlar şunlardır:

  • Ağızda tedavi edilmemiş aktif diş çürükleri
  • İlerlemiş diş eti hastalığı (periodontitis)
  • Beyazlatma jelinin bileşenlerine (özellikle peroksit) karşı bilinen bir alerji

Ayrıca aşağıdaki durumlarda işlemin ertelenmesi veya özel önlemler alınması gerekebilir.

  • Hamilelik ve emzirme dönemi: Bu dönemlerde işlemin güvenliğine dair yeterli bilimsel veri olmadığı için, genellikle doğum ve emzirme süreci sonrasına ertelenmesi tavsiye edilir.
  • 18 yaşından küçük olmak: Genç bireylerde dişlerin sinir odaları (pulpa) daha geniştir ve mine tabakası daha incedir. Bu hassasiyet riskini artırabileceği için genellikle 18 yaşını beklemek daha doğrudur.

Ön dişlerde porselen kaplama, dolgu veya lamine bulunması: Bu en önemli noktalardan biridir. Beyazlatma işlemi, sadece doğal diş dokusuna etki eder. Porselen veya kompozit gibi restoratif materyallerin rengini değiştirmez. Bu nedenle ön dişlerinizde bu tür restorasyonlar varsa, beyazlatma sonrası doğal dişlerinizle restorasyonlarınız arasında bir renk farkı oluşacaktır. Bu durumda ya beyazlatma yapılmamalı ya da beyazlatma sonrası eski restorasyonların yeni diş rengine uygun olarak yenilenmesi planlanmalıdır.

  • Aşırı diş hassasiyeti öyküsü: Dişleri normalde de çok hassas olan kişilerde, beyazlatma bu durumu tetikleyebilir. Ancak bu tedaviye engel bir durum değildir. Bu hastalar için özel, daha düşük konsantrasyonlu ürünler ve hassasiyet giderici ek protokoller uygulanabilir.
  • Dişlerde çatlak veya mine defektleri olması: Mine yüzeyindeki derin çatlaklar, beyazlatıcı jelin kontrolsüz bir şekilde dişin derinliklerine sızmasına ve şiddetli ağrıya neden olabilir. Bu nedenle bu tür dişlerin tedavi öncesi dikkatle değerlendirilmesi gerekir.

Diş Beyazlatma Sırasında Oluşan Hassasiyeti Nasıl Yönetebilirim?

Geçici diş hassasiyeti, beyazlatmanın en yaygın ve beklenen yan etkisidir. Genellikle “iğne batması” veya “elektrik çarpması” gibi ani ve keskin sızılar şeklinde tarif edilir ve çoğunlukla işlemden sonraki 24-48 saat içinde kendiliğinden geçer. Bu durum dişin zarar gördüğü anlamına gelmez; sadece dişin canlı dokusunun kimyasal işleme verdiği geçici bir tepkidir. Neyse ki bu hassasiyeti yönetmek ve en aza indirmek için birçok etkili yöntemimiz var.

En iyi yaklaşım sorun ortaya çıktıktan sonra çözüm aramak değil sorunu en başından önlemeye çalışmaktır. İşte üç aşamalı bir hassasiyet yönetim planı:

  • Tedaviden Önce

Bu aşamada alınacak basit bir önlem, tüm süreci çok daha konforlu hale getirebilir.

Tedaviye başlamadan yaklaşık 1-2 hafta önce, potasyum nitrat veya stannous florür içeren hassasiyet giderici bir diş macunu kullanmaya başlayın. Bu macunlar, dişin içindeki sinir uçlarını sakinleştirerek onların dış uyarılara karşı daha az tepki vermesini sağlar.

  • Tedavi Sırasında

Tedavi protokolünde yapılacak bazı küçük ayarlamalar, hassasiyet riskini önemli ölçüde azaltabilir.

Hassasiyet öykünüz varsa, hekiminizden daha düşük konsantrasyonlu bir beyazlatma jeli kullanmasını isteyin.

Eğer ev tipi beyazlatma yapıyorsanız, plakları gece boyu takmak yerine, kullanım süresini 1-2 saate indirin.

Yine ev tipinde, her gün yerine gün aşırı uygulama yapın. Bu dişlerinizin seanslar arasında dinlenmesine olanak tanır.

Ofis tipi beyazlatma yaptırıyorsanız, lazer veya ışık aktivasyonundan kaçının. Daha önce de belirttiğimiz gibi, bu yöntem hassasiyet riskini belirgin şekilde artırır.

  • Hassasiyet Oluşursa

Tüm önlemlere rağmen yine de hassasiyet yaşarsanız, paniğe kapılmayın. Bu durumu hızla kontrol altına alabilirsiniz.

Tedaviye 1 veya 2 gün ara verin. Bu dişlerinizin kendini toparlaması için yeterli bir süredir.

Eğer ev tipi plaklarınız varsa, hekiminizin önereceği hassasiyet giderici bir jeli (genellikle potasyum nitrat ve florür içerir) plaklarınızın içine koyarak günde 15-20 dakika uygulayın. Bu ağrıyan sinirleri doğrudan hedef alarak hızlı bir rahatlama sağlar.

Bu süreçte çok sıcak veya çok soğuk yiyecek ve içeceklerden kaçının.

Unutmayın bu hassasiyet neredeyse her zaman geçicidir. İbuprofen gibi ağrı kesiciler bu tür sinirsel ağrılar için genellikle çok etkili değildir. En iyi çözüm, yukarıda belirtilen lokal ve koruyucu yöntemlerdir.

Diş Beyazlatma Sonrası Sonuçları Korumak İçin Ne Yapmalıyım?

Diş beyazlatma işlemiyle elde ettiğiniz o parlak ve canlı gülüşü mümkün olduğunca uzun süre korumak, tamamen sizin elinizdedir. Tedavinin başarısı, işlem bittiğinde değil sizin tedavi sonrası bakım talimatlarına ne kadar uyduğunuzla ölçülür. Tıpkı yeni ve beyaz bir halıyı korumak gibi, yeni gülüşünüzü de lekeleyici dış etkenlerden korumanız gerekir.

İlk 48 Saat: En Kritik Dönem ve “Beyaz Diyet”

Beyazlatma işlemi, diş minesinin üzerindeki koruyucu protein tabakasını (pelikıl) geçici olarak kaldırır ve mineyi mikroskobik düzeyde daha gözenekli hale getirir. Bu dişlerinizi ilk 48 saat boyunca lekelenmeye karşı aşırı derecede hassas hale getirir. Bu dönemde dişleriniz, adeta bir sünger gibi renkli her şeyi emmeye hazırdır. Bu nedenle “Beyaz Diyet” olarak adlandırdığımız bir beslenme planına harfiyen uymanız kritik öneme sahiptir.

Bu kritik 48 saatlik süreçte kesinlikle uzak durmanız gereken bazı yiyecek ve içecekler şunlardır:

  • Kahve ve tüm çay çeşitleri (siyah, yeşil, bitki çayları)
  • Kırmızı şarap
  • Tüm asitli ve gazlı içecekler (kola, fanta, vb.)
  • Vişne, nar, portakal gibi renkli meyve suları
  • Salça ve domates içeren her türlü sos
  • Soya sosu, nar ekşisi, balzamik sirke
  • Hardal, zerdeçal, köri, kırmızı biber gibi yoğun renkli baharatlar
  • Koyu renkli meyveler (kiraz, böğürtlen, karadut, ahududu)
  • Ispanak, pancar, havuç gibi renkli sebzeler
  • Çikolata (beyaz çikolata dahil)
  • Tütün ürünleri (kesinlikle yasak)

Peki, bu süreçte ne yiyebilirsiniz? İşte beyaz diyetinize uygun, leke yapmayan bazı güvenli seçenekler:

  • Su (en iyi dostunuz)
  • Süt, ayran, kefir
  • Beyaz peynir, lor peyniri, sade yoğurt
  • Haşlanmış veya ızgara derisiz tavuk veya hindi eti
  • Beyaz balık (ızgara veya haşlama)
  • Pirinç pilavı, haşlanmış makarna (kremalı veya peynirli, salçasız)
  • Haşlanmış patates
  • Karnabahar, lahana, kabak (kabuksuz)
  • Muz, soyulmuş elma ve armut
  • Uzun Vadeli Bakım ve Kalıcılık

İlk 48 saati başarıyla atlattıktan sonra, normal beslenmenize dönebilirsiniz. Ancak sonuçların kalıcılığını artırmak için bazı alışkanlıklar edinmek çok faydalıdır.

  • Mükemmel Ağız Hijyeni: Günde en az iki kez dişlerinizi fırçalayın ve her gün diş ipi kullanın. Bu leke oluşturabilecek bakteri plaklarının birikmesini önler.
  • Pipet Kullanımı: Kahve, çay, kola gibi lekeleyici içecekleri pipetle içmek, sıvının ön dişlerinizle direkt temasını azaltarak lekelenmeyi önemli ölçüde geciktirir.
  • Hemen Durulama: Leke yapıcı bir şey yiyip içtikten hemen sonra ağzınızı suyla çalkalamak, renkli pigmentlerin diş yüzeyinde kalma süresini kısaltır.
  • Periyodik Pekiştirme (Rötuş): Diş beyazlatma kalıcı bir işlem değildir ve zamanla, özellikle de beslenme alışkanlıklarınıza bağlı olarak bir miktar renk gerilemesi yaşanması normaldir. İşte bu noktada ev tipi beyazlatma yaptıranların büyük bir avantajı vardır. Elinizdeki özel plakları kullanarak, hekiminizin önereceği şekilde (genellikle yılda bir veya iki kez, sadece birkaç günlüğüne) kısa bir pekiştirme seansı yapabilirsiniz. Bu çok düşük bir maliyetle ilk günkü beyazlığınıza geri dönmenizi sağlar ve sonuçların yıllarca kalıcı olmasına yardımcı olur.

Piyasada Satılan Diş Beyazlatma Ürünleri ile Profesyonel Yöntemlerin Farkı Nedir?

Market rafları ve internet, daha beyaz dişler vaat eden sayısız ürünle dolu: bantlar, kalemler, standart kalıplar, özel diş macunları… Peki, bu ürünler ile bir diş hekiminin uyguladığı veya denetlediği profesyonel yöntemler arasındaki fark nedir? Bu sadece bir fiyat farkı değil temelden bir etkinlik, güvenlik ve felsefe farkıdır.

İki yaklaşım arasındaki temel farklar birkaç ana başlıkta özetlenebilir:

  • Teşhis ve Profesyonel Değerlendirme: Profesyonel beyazlatmanın ilk adımı her zaman bir muayenedir. Dişlerinizdeki renklenmenin nedeni nedir? Çürüğünüz var mı? Diş etleriniz sağlıklı mı? Bu işleme uygun bir aday mısınız? Bu soruların cevabını sadece bir diş hekimi verebilir. Marketteki bir ürünü alırken ise, kendi kendinize teşhis koymuş olursunuz. Belki de beyazlatmaya uygun olmayan bir dişinize veya diş etinize farkında olmadan zarar verebilirsiniz.
  • Aktif Madde Konsantrasyonu: Güvenlik nedeniyle, market ürünlerindeki beyazlatıcı ajan (genellikle hidrojen peroksit) oranı çok düşüktür. Bu oran genellikle sadece çok yüzeysel ve hafif lekeleri bir miktar açmaya yeter. Profesyonel ürünler ise, hekim kontrolünde güvenle kullanılabilecek çok daha yüksek ve etkili konsantrasyonlara sahiptir. Bu da onların, dişin daha derinlerindeki inatçı lekelere bile etki etmesini sağlar.
  • Uygulama Yöntemi ve Uyum: Bu belki de en kritik farktır. Profesyonel ev tipi beyazlatmada kullanılan kişiye özel plaklar, jelin sadece dişlerinizle temas etmesini, diş etlerinize sızmamasını ve tükürükle karışıp etkisini kaybetmemesini garantiler. Marketlerdeki standart bantlar veya kalıplar ise dişlerinize tam oturmaz. Bu da jelin diş aralarına ve arka yüzeylere ulaşamamasına (düzensiz, benekli bir beyazlama) ve diş etlerinize sızarak tahrişe neden olmasına yol açabilir.
  • Güvenlik ve Yan Etkilerin Yönetimi: Bir sorunla karşılaştığınızda (örneğin şiddetli hassasiyet veya diş eti yanığı), marketteki ürünü aldığınızda yalnızsınızdır. Profesyonel bir süreçte ise, hekiminiz olası yan etkileri en aza indirmek için en başından önlemler alır ve bir sorun yaşandığında ne yapmanız gerektiğini size anlatarak süreci yönetir.

Adana'da Diş Beyazlatma Fiyatları Ne Kadar?

Diş Beyazlatma tedavinin yapılacağı kliniğe, hastanın durumuna göre değişmektedir.

Diş Beyazlatma Yaptıranların Yorumları

Diş Hekimi Yaşar Çınar Nar'ın hasta yorumları için Google Maps'e göz atabilirsiniz.

Adana'da Diş Beyazlatma Yapan Doktorlar & Diş Hastaneleri

Adana'da Diş Beyazlatma uygun alt yapıya sahip diş hastaneleri veya kliniklerde, diş hekimleri tarafından yapılır.